DEĞERLERİMİZ

İktisat, Kanaat ve Şükür

* İktisat ve İsraf
* Kanaatkâr Olmak
* Nimetlere Şükür

İktisat, Kanaat ve Şükür

Yaradılışta ifrat (aşırılık) ve tefritten (yetersizlik) uzak olarak vasat (orta yol) esas kılınmıştır. Bu esas üzerine insanın hayatında denge ortaya çıkar. Dünya hayatında insana verilen her imkân ve nimetin ölçülü ve dengeli, yerli yerinde kullanılması gerekmektedir.

İnsan, içinde yaşadığı âleme baktığında hiçbir şeyin israf edilmediğini, her şeyin yerli yerinde kullanıldığını gözlemler. Gerek insanın bedeninde gerekse dış dünyada her şeyin işleyişinde çok hassas bir ölçü konmuştur. Bu ölçünün ifrat ve tefritle kaybedilişi nasıl düzenin bozulmasına sebebiyet verdiği sürekli tecrübelerle tasdik edilmektedir.

Hem medeni dünyada son zamanlarda arıtma ve geri dönüşüm sistemlerini işletmeye başlanmışken, çevremize dikkat ettiğimizde bitkilerin, hayvanların, toprağın ve suyun kâinat kurulduğundan beri nasıl fıtrî arıtma sistemleri olarak çalışıp hiçbir şeyi israf etmediklerini görürüz. Demek ki; bu kâinat fabrikasını kuran Allah iktisadı isteyip israftan hoşlanmamaktadır.

Etrafımızdaki varlıkları iktisatla, ölçüyle, yerli yerine işleten Allah en değerli yarattığı insandan da iktisadı, ölçüyü beklemekte hatta emretmektedir. Tükettiğiyle değer kazandığına inandırılan ve çılgınca tükettirilerek israf ettirilen modem insanın iktisat gibi bir değeri yeniden ders almaya ne kadar ihtiyacı var.

Hem iktisadın sahasını geniş tutup maddî imkânlar yanında zaman, nefes, söz ve duygular gibi manevî sahalarda da iktisadı kesinlikle göz önünde bulundurmalıyız. Hele ömür sermayesi insana bir kere verilen ve ebedî hayata onunla müşteri olmamız gereken ne kıymetli bir değerdir.

Kanaat ise; günlük hayatta rahmet hâzinesinin sâhibinden fiilî (çabalayarak) ve kavlî (sözle) istediklerimizin sonucunda kaderin taksimatına razı olmaktır. Kanaatkâr olmak toplumumuzca da eskiden beri kabul görmüş bir erdemdir.

İnsanın kanaatkâr olmasında Allah’a ve kadere imanın yanında ahirete imanın da çok önemli bir yeri vardır. Zira insanın emel ve arzulan sonsuz, dünya hayatı fâni olduğundan kişi bir kısım arzularını sonsuz âleme bırakarak bu dünyada kanaatkâr bir yapıya sâhip olacaktır.

Eğer insan kanaate alışamazsa dizginlenmeyen hırs ve zararlı kıskançlık gibi ruhi hastalıklarla mücadele edecek, bu duygularını ıslah edemezse o zaman çevresine en zararlı hayvandan daha zararlı hâle gelebilecektir.

İnsan ahlâkında bir kötü huy başka bir kötü huyu tetiklediği gibi; iyi bir huy da başka bir iyi huyu harekete geçirmektedir. Meselâ; kanaate alışan bir insan iktisatlı olacağı gibi kendisine verilenlere karşı şükredici olur. Hem kadirşinas olabileceği gibi elindekileri paylaşmada duyarlı olup diğergâm bir insan olur.

Şükür insanın yaradılışında bulunan “Bir kahve fincanın kırk yıl hatırı vardır.” sözünü atalarımıza söyleten çok önemli bir duygudur. Şükrün zıddı nankörlük ve küfrandır ki insana hiç yakışmayan bir hâldir. Şükür asıl mal sahibi Yaratıcıya olacakken, nimetlerin bizlere ulaşmasına vesile olan insanlara da teşekkürü unutmamalıyız. Bir Hadis-i Şerifte de ifade edildiği gibi “İnsanlara teşekkür etmeyen, Yaratıcıya da hakiki manada şükredemez.” Çünkü insanların eli ile bize nimetlerin ulaşması çok görünür, Allah’tan ulaşması ise gaybi bir hadisedir.

Kanaat da bazı zaman yanlış anlaşılabilmededir. Mevcudu yeterle görüp artırmaya çalışmamak, bir anlamda tembellik olarak algılandığı zamanlar vardır ki bu yanlıştır. Gayret neticesi elde edilene razı olmak başka bir şey, hiç gayret göstermemek farklı bir şeydir. Çalışmak, gayret, kazanmak, güçlü olmak, zengin olmak... bunlar istenmeyecek şeyler değil, bilakis insaniyete layık bir şekilde yaşayabilmek ve başkalarına da yardımcı olabilmek için bunlara ihtiyaç vardır. Kötülenen: ne olursa olsun bir yerlere ulaşmak, o yolda her şeyi mubah görmektir.

TOP